Sinemanın Gayri Resmi Üçlemeleri

Film severler için, güçlü, tutarlı ve akılda kalıcı bir film üçlemesi gibisi yoktur. Yıllar boyunca, daha büyük bir bütün oluşturmak amacıyla filmler çekmek isteyen film yapımcıları ve stüdyolar tarafından pek çok olağanüstü film çekilmiştir. Ancak bazı durumlarda, resmi olmayan film üçlemeleri ortaya çıkar. Bunlar, yaratıcıları tarafından bir seri olarak tasarlanmamış, ancak gösterime girdikten sonra izleyiciler veya eleştirmenler tarafından bir grup olarak değerlendirilen filmlerdir.

Çoğu zaman, bu üçlemeler, Park Chan-wook’un beğenilen İntikam Üçlemesi’nde olduğu gibi, aynı yönetmen gibi faktörlerle güçlü bir şekilde birbirine bağlıdır. Bazen, Nicolas Cage’in 90’ların sonundaki aksiyon filmleri üçlemesinde olduğu gibi, sadece bir aktör veya güçlü bir tematik bağlantı üç filmi bir üçleme haline getirir. Bir filmi gayri resmi bir üçlemenin parçası yapan şey ne olursa olsun, onu benzerleriyle birlikte analiz etmek her zaman büyüleyicidir. İşte, ortak bağlantılarının en iyi yönlerini sergileyen ve sinema tarihinde yer edinen en iyi gayri resmi film üçlemeleri.

1 – Dolar Üçlemesi (The Dollars Trilogy)

Sergio Leone‘nin Dolar Üçlemesi (Dollar Trilogy), aynı zamanda İsimsiz Adam Üçlemesi (Man With No Name Trilogy) olarak da bilinen bu seri, günümüzde o kadar çığır açıcı ve etkili bir yapıt olarak kabul ediliyor ki, aslında bir seri olarak tasarlanmadığı gerçeği kolayca unutuluyor. Bir Avuç Dolar (A Fistful of Dollars – 1964), Birkaç Dolar Daha (For a Few Dollars More – 1965) ve İyi, Kötü ve Çirkin (The Good, the Bad and the Ugly – 1966) hepsi ikonik ve ezber bozan Western filmleridir ve insan bunları daha büyük bir bütünün parçaları olarak düşünmeden edemez.

Leone, bu üç filmle, Western’in Avrupa alt türü olan ve Amerikan versiyonunun birçok klişesini ve özgünlüğünü ustaca altüst eden Spagetti Western’e öncülük etti. Bu filmler, renkli karakterleri ve sürükleyici hikayeleriyle inanılmaz derecede eğlenceli olmakla kalmıyor, aynı zamanda göz alıcı görsellerden Leone’nin en iyi yönetmenliğine kadar her açıdan hayranlık uyandırıcı bir şekilde yapılmış. Western sevenler ve hatta sevmeyenler için Dolar Üçlemesi mutlaka izlenmesi gereken bir yapım.

2 – Aşk Üçlemesi (The Love Trilogy)

Hong Konglu yönetmen Wong Kar-Wai, çığır açan Hong Kong Yeni Dalgası’nın yüzü olarak, genellikle tüm zamanların en iyi film yapımcılarından biri olarak kabul edilir. En çok, gayri resmi Aşk Üçlemesi olarak bilinen üç popüler filmiyle tanınır: Vahşi Günler (Days of Being Wild – 1990), Aşk Zamanı (In the Mood for Love – 2000 (belki de en ünlü filmi) ve 2004 yapımı 2046.

Aşk, ilişkiler ve bağlar, insan olmanın en karmaşık ve incelikli unsurlarından bazılarıdır ve Wong bu karmaşıklığı kimseye benzemeyen bir şekilde aktarıyor. Hem yürek burkan hem de yaşamı onaylayan filmleri, tüm zamanların en iyi romantik filmleri arasındadır. Gerçekçi ve çok katmanlı olan bu üç film, pek çok filmin cesaret edemediği aşkın en karmaşık yönlerini kusursuz bir şekilde yakalıyor. Özellikle Aşk Zamanı, modern sinemadaki pek az örnekten farklı olarak, aşkı, özlemi ve yakınlığı yakıcı ve baştan çıkarıcı bir şekilde tasvir ediyor.

3 – Vietnam Savaşı Üçlemesi (The Vietnam War Trilogy)

Şık, çok yönlü ve bazen tartışmalı konuları ele alan Oliver Stone‘un tarzı ve filmografisi, onu neslinin en ünlü sinemacılarından biri haline getirmiştir. En popüler filmleri arasında, En İyi Film Oscar’ını kazanan Müfreze (Platoon 1986), iddialı Doğum Günü Dört Temmuz (Born on the Fourth of July – 1989) ve hak ettiği değeri görmeyen Cennet ve Dünya (Heaven & Earth – 1993) gibi Vietnam Savaşı üçlemesindeki filmler yer almaktadır.

Oliver Stone, bu filmlerde Willem Dafoe ve Tom Cruise gibi aktörlerden muhteşem performanslar almıştır. En dikkat çekici olanı, Vietnam Savaşı’nın irrasyonelliği ve çılgınlığı üzerine yaptığı yorumlardır, özellikle de bu gayri resmi üçlemeyi bu kadar harika kılan budur. Stone, 1967 ve 1968 yılları arasında Vietnam’da görev yapmış ve filmlerine ilham kaynağı olarak kendi deneyimlerini kullanmıştır. Sonuç, beklendiği gibi, şimdiye kadar çekilmiş en iyi Vietnam Savaşı filmlerinden üçüdür.

4 – Ölüm Üçlemesi (The Death Trilogy)

Hollywood’da büyük başarı elde eden en büyük Meksikalı film yapımcılarından biri olan Alejandro G. Inarritu, ilk uzun metrajlı filmi olan yıkıcı Meksika draması Paramparça Aşklar Köpekler (Amores Perros – 2000) ile adını duyurdu. Üç yıl sonra, 21 Gram (21 Grams – 2003) ile Amerikan sinema sahnesine giriş yaptı. Bundan üç yıl sonra, Oscar ödüllü Babil (Babel – 2006)’i çekti. Bu filmler, Inarritu’nun Ölüm Üçlemesi olarak bilinir ve her biri temel olarak ölüm kavramını ele alır.

Paramparça Aşklar Köpekler, aşk, sadakat ve ölümü temsil eden köpekleri sembol olarak kullanan, yürek burkan, çoklu katmanlı anlatıma sahip bir filmdir. 21 Gram ise güçlü bir duygusal çekirdeğe sahip, sürükleyici bir suç gerilim filmidir. Son olarak, Babel, Brad Pitt ve Cate Blanchett gibi oyuncuların en iyi performanslarını sergiledikleri, son derece iddialı bir dramadır. Inarritu, bu filmlerin her birinde, hayatın kırılganlığı ve insanlık durumunun karanlığı hakkında derinden etkileyici hikayeler anlatmak için, son derece güçlü melodramlara olan keskin bakış açısını kullandı.

5 – İntikam Üçlemesi (The Vengeance Trilogy)

Sympathy for Mr. Vengeance (2002) | Oldboy (2003) | Lady Vengeance (2005)

İntikam, sinemada sıkça rastlanan bir temadır ve genellikle inanılmaz aksiyon filmlerine yol açar. Şimdiye kadar çekilmiş en iyi intikam filmlerinden üçü, Güney Kore’nin en popüler film yönetmenlerinden biri olan Park Chan-Wook’un İntikam üçlemesinin filmleridir. Bunlar, Haklı İntikam (Sympathy for Mr. Vengeance – 2002), İhtiyar Delikanlı (Oldboy – 2003) ve İntikam Meleği (Lady Vengeance – 2005)’dir. İhtiyar Delikanlı (Oldboy) bu üçlemenin en tanınmış filmi olsa da, bu filmlerin her biri, bu türün hayranlarının kaçırmaması gereken benzersiz özelliklere sahiptir.

Bu filmler, şiddeti kullanma konusunda oldukça akıllı bir iş çıkarıyor. Bunu yaptıklarında, ihtişamdan yoksun ama kesinlikle sürükleyici bir gösteri ortaya çıkıyor. Önemli ölçüde farklı tonları ve çok farklı hikayeleriyle bu üç film, Park Chan-Wook’un ahlakın absürtlüğü ve şiddet ile intikamın kaosu üzerine ilginç yorumuna katkıda bulunuyor. Bu filmler, şimdiye kadar çekilmiş en iyi Kore filmleri arasında yer alıyor ve Park’ın eşi benzeri olmayan bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

6 – Revizyonist Üçlemesi (The Revisionist Trilogy)

İkinci Dünya Savaşı draması Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds – 2009), şiddet içeren Western draması Zincirsiz (Django Unchained – 2012) ve klasik Hollywood’a bir aşk mektubu niteliğindeki Bir Zamanlar… Hollywood’da (Once Upon a Time… in Hollywood – 2019) gibi çok beğenilen yapımları sayesinde Quentin Tarantino, günümüzün en büyük film yapımcıları arasında kendine bir yer edinmiştir. Bu üç filmin ortak noktası, yönetmenlerinin yanı sıra, dayandıkları gerçek hikayelere revizyonist bir yaklaşım sergilemeleridir.

Holokost, Amerika’nın kölelik dönemi veya Tate-LaBianca cinayetleri olsun, Tarantino, sürükleyici hikayelerine en uygun şekilde tarihi çarpıtmaktan asla çekinmez. Bu beklenmedik ve ödüllendirici gayri resmi üçlemenin her bir bölümü, 21. yüzyılın en sevilen filmleri arasında yer alıyor ve yönetmenin, şaşırtıcı derecede incelikli anlatımlar lehine, stilize şiddet kullanma konusundaki eşsiz yeteneğini gösteriyor. Diğer gayri resmi üçlemeler gibi, bu üçleme de ani bir şekilde ortaya çıktı ve geriye dönüp bakıldığında fark edildi, bu da seriyi daha da büyüleyici hale getiriyor.

7 – Koker Üçlemesi (The Koker Trilogy)

Abbas Kiarostami, İran sinemasının yüzüdür. Ülkesinin film endüstrisini canlandırmakla kalmamış, meta-anlatılara olan kendine özgü yaklaşımıyla sinema dünyasında silinmez bir iz bırakmıştır. Bu, Arkadaşımın Evi Nerede? (Where is the Friend’s House? – 1987), Ve Yaşam Sürüyor (And Life Goes On – 1992) ve Zeytin Ağaçları Altında (Through the Olive Trees – 1994) filmlerinden oluşan Koker üçlemesinde en açık şekilde görülmektedir.

Abbas Kiarostami bu üç filmin bir grup olarak değerlendirilmesini reddetse de, gayri resmi üçlemeler zaten böyle değil midir? Bu eserler arasında güçlü tematik bağlantılar bulanlar, film eleştirmenleri ve teorisyenlerdi. Bu filmler, insanlık durumunu, komedi ve trajedinin bir arada varlığını ve gerçeklik ile kurgu arasındaki bulanık çizgiyi muhteşem bir şekilde analiz ediyor.

8 – Nicolas Cage Kutsal Eylem Üçlüsü (The Nicolas Cage Holy Action Trinity)

The Rock (1996) | Face/Off (1997) | Con Air (1997)

Nicolas Cage, gerçekten inanılmaz filmlerden sinema tarihinin en tuhaf filmlerine kadar her şeyi yaptı. Ayrıca aksiyon türünde de boy gösterdi özellikle 90’lı yıllarda, bu on yılın en eğlenceli ve ikonik aksiyon filmlerinde rol aldı. Bunların başında Michael Bay’in Kaya (The Rock – 1996), John Woo’nun Yüz Yüze (Face/Off – 1997) ve Simon West’in 1997 yapımı Con Air filmleri geliyor.

Üçü de patlayıcı, adrenalin dolu ve Cage’in benzersiz ve kendine özgü oyunculuk stilinin cazibesiyle destekleniyor. Kaya, Bond filmlerinden esinlenen gerilim dolu bir gösteri; Yüz Yüze, en iyi ve zarif bir şekilde absürt; Con Air ise ölçeği ve kapsamıyla sınırları aşmaya istekli olması sayesinde zirveye çıkıyor. Aksiyon söz konusu olduğunda, Nicolas Cage’in başrol oynadığı filmlerden daha eğlenceli olanı nadirdir ve bu üç film arka arkaya izlemek için harikadır.

9 – Depresyon Üçlemesi (The Depression Trilogy)

Antichrist (2009) | Melancholia (2011) | Nymphomaniac (2013)

Danimarkalı yönetmen Lars von Trier, günümüzün en tartışmalı yönetmenlerinden biridir. Sınırları aşan ve rahatsız edici olmaktan hiç çekinmeyen von Trier’in filmleri, modern bağımsız sinemada duygusal açıdan en etkileyici filmler arasındadır. Bunun kanıtı olarak, meraklı sinemaseverler, korku gerilim filmi Deccal (Antichrist – 2009), bilim kurgu ağlatıcı Melankoli (Melancholia – 2011) ve erotik drama İtiraf (Nymphomaniac- 2013)’ın iki bölümünden oluşan, büyük beğeni toplayan Depresyon üçlemesine bakabilirler.

Von Trier’in diğer çalışmalarından daha da öte, Depresyon üçlemesinin her bölümü şaşırtıcı düzeyde psikolojik karmaşıklık ve felsefi derinlik içeriyor. Burada herkes için bir şeyler var. Antichrist, 2000’li yılların en korkutucu filmlerinden biridir. Melancholia, Kirsten Dunst’ın en etkileyici performansıyla desteklenen, gerçekten yürek burkan bir dramadır. Nymphomaniac ise sinema tarihinin muhtemelen en duyarlı ve zekice yapılmış seks bağımlılığı incelemesidir. Von Trier’in haklı olarak eleştirenleri vardır, ancak Depresyon Üçlemesi, onun benzersiz ve dokunaklı sinema vizyonunun bir kanıtıdır.

10 – Amerikan Sınır Üçlemesi (The American Frontier Trilogy)

Sicario (2015) | Hell or High Water (2016) | Wind River (2017)

Denis Villeneuve‘nin 2015 yapımı Sicario filminde senarist olarak ilk kez sahneye çıktığında izleyicileri ve sektörü fırtınaya boğan Taylor Sheridan, Hollywood’da kalıcı olduğunu kanıtladı. Büyük beğeni toplayan yazarın sonraki çalışmaları, farklı yönetmenlerin iki suç gerilim filmindeydi: David Mackenzie’nin İki Eli Kanda (Hell or High Water – 2016) filmiyle ilk Akademi Ödülü adaylığını aldı ve Kardaki İzler (Wind River – 2017) filmini kendisi yönetti.

21. yüzyılın şimdiye kadarki en iyileri arasında yer alan bu üç gerilim filmi, Sheridan’ın sektörde saygın bir isim ve modern Western türünde bir kurum olarak yer edinmesine yardımcı oldu. Sicario, İki Eli Kanda ve Kardaki İzler, topluma zorlayıcı olsa da içgörü dolu ve dokunaklı özgün bir bakış açısıyla acımasızca bakan filmler. Tırnak ısırtan ve aksiyon dolu anlatılarının yanı sıra, Amerikan sınırını dolduran şiddeti ve kaosu değerlendiren büyüleyici neo-Western’ler.

Kaynak
Diego Pineda Pacheco | Collider

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu